Her sene olduğu gibi bir üniversite tercih dönemi daha geldi çattı ve sonlandı. Kimi aldığı sonuçlardan memnun, kimi değil. Bu yaşanan sürece dair ailelerin dikkatimi çeken bazı yanlarını sizlerle bu yazımda paylaşmak istedim. Üniversite okumakla ilgili ailesel ilişkilerden mustarip bazı danışanlarım, beni bu yazıyı yazmaya teşvik etti de denebilir.
Danışanlarımdan A. çok hırslı. İş hayatında sonsuz yük yükleniyor. Hiçbir şekilde sorumluluktan kaçmıyor. Aksine neredeyse gözü dönmüş bir halterci gibi, fiziksel kaldırma potansiyelini tartmadan, fazla yük kaldırmaya girişiyor. Nihayetinde sinir sistemi altüst olup bana geliyor. Başarıdan aldığı haz onu daha fazlasına kamçılarken, yorgunluk çanları çalan iç sistemi ona ağlama krizleri yaşatıyordu. Bu danışanımın geçmiş yaşam öyküsüne baktığımda, maddi durumu gayet iyi olan bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, üniversite sınavlarında istediği bölümü, ya devlette ama uzak bir üniversitede ya da İstanbul içinde özel üniversitede kazanıyor diye 3 yıl boyunca tekrar baştan sınava hazırlandırılmış olduğunu gördüm. Kumarda tüm sermayeyi yiyor olmaktan çekinmeyen baba, kızının eğitimi söz konusu olunca ödeme yükümlülüğünden kaçınmak istemişti. Özelde okutsa bir türlü, uzakta okutsa başka türlü masraflar kendisini gösterecekti. Öte yandan kızına yüklediği stres öyle büyüktü ki, sınavdan ağlayarak çıkan kızına ilk sorusu her daim “evet, nereyi kazanabiliyorsun?!” oluyordu. 3 Yıllık kaybın sonunda daha fazla başarısız olarak tanımlanmak istemeyen A. istemediği bir bölüme giriş yaparak üniversiteyi bitirmiş oluyor. Ancak bu yaşadığı mutsuzluk (kaybettiği zaman bir yanda, istediği bölümü okuyamamış olmak bir yanda) ve başarısız olarak etiketlenmiş olmak onu öyle derin etkilemişti ki, mezun olduğu bölümden bağımsız bir işe girerek çalışmaya başlamış, orada bitmek bilmez bir kendini ispatlayışın kurbanı olmuştu. Patronundan aldığı her taktir, babasının gözünde görmeyi arzu ettiği ışıltıyı yaşatıyordu adeta.
Bir diğer danışanım H. devlet üniversitesine ailesinin gözünde değeri olan bir bölüme kaydını yaptırmıştı: bilgisayar mühendisliği. Ne var ki çok geçmeden bu bölümün kendisine göre olmadığını anlayan H., bölüm değiştirmek istemiş, sınava tekrar hazırlanmış ve bu kez yeniden ailesi nazarında saygı gören elektik mühendisliğine yazılmıştı. Birinci sınıfın ikinci dönemi derslere gitmez olmuş, okuldan soğumuştu. Dersleri anlamadığından ve çok sıkıldığından şikayet ediyordu. Kendisiyle örtüşmeyen bir bölümde olmanın mutsuzluğu içinde kıvranıyordu. Öte yandan aile baskısı okulu bitirmesi için devam ediyordu. Nihayet okul kaydını dondurup tekrar sınava çalışmaya karar vermişti. Ancak ailesi, girmesi gereken bölümlerle ilgili çok fazla yönlendirici ve talepkardı. Ya doktor olmalıydı ya mühendis… Oysa ki birkaç seansta tanımış olduğum H.’ye hiçbiri uymuyordu. Çocuklarını tanımaktan bu kadar mı uzaktılar? Kendi doğru bildiklerinin peşinden giderken H.’nin nasıl bir karakteri olduğunu, neyi yapıp neyi yapamayacağını asla göremeyecek haldeydiler. Bu da H.’yi depresif bir sürece sürüklüyordu, çünkü istemediği bir şeylere yazılabilmek için çalışıp duruyordu. Kimse onun ne istediğini önemsemiyordu.
Kimi aile üniversite adı için, kimisi ise bölümün şanı için çocuklarından önce kararlar alıp veriyor. Oysa ki es geçilen en önemli detay, o kişinin yapabiliritesidir. Çocuğunuz çok akıllı ve parlak bir öğrenci olabilir, ancak bu illa ki cerrah olması gerektiğini göstermez. Ya onu kan tutuyorsa? Ya asla eline bir iğne dahi alamayacak hassasiyetteyse? Veya tez canlılığı yüzünden soğukkanlı bir doktora dönüşemeyecek ve hastalarına bu nedenle yardımcı olamayacaksa? Çizimi kuvvetli biri diye iç mimar mı olmalı? Ya dekorasyon işlerinden ve benzeri yapı sektöründen hoşlanmıyorsa? Yaratıcılık kabiliyeti daha ön plandaysa, bununla reklam sektöründe kariyer yapıp, çizimi de hobi olarak sürdürmek istiyorsa? Çocuklarımızı tanıyalım. Gerçekte neye daha fazla yetenekleri olup olmadığını, ne tür şeyleri yapıp yapamayacaklarını iyi analiz edelim. Bir psikolog bunu en kötü ihtimalle 5 ay içinde yapabiliyorsa, ailelerin bunu yapabilmesi için önlerinde tam 18 yılları var. Burada ihtiyaç duyulan tek şey; görme isteği ve anlama gayreti. Ne zaman aileler bunu yapmaya başlarsa, daha huzurlu ve sağlıklı genç kuşaklar hayatlarına devam ediyor olacak… Üniversite sınav stresini geride bırakmış olan tüm gençlerimize buradan sevgilerimle…
Коментарі