top of page
Yazarın fotoğrafıLerna Mezirciyan Çankırı

Psikoterapinin İşlevi



Deneyimlerimiz ve gözlemlerimiz doğrultusunda bir şekle girerek yetişkinliğe geldiğimizden geçen ay bahsetmiştik. Bunların tümüyle birlikte zihnimizde kodlanmış denklemlerimiz vardır. Çünkü öğreniyoruz ve öğrendiğimiz şeylere dair koşullanmalara sahibiz.

Buna en güzel örneklerden biri yıllardır anlatılan “Pavlov’un Köpeği” deneyidir. Bir köpekçiğe defalarca önce zil çalıyorlar sonra et veriyorlar, yine zil yine et derken… En sonunda sadece zili çalıp bu kez eti vermiyorlar. Buna rağmen, zil sesini duyan köpekte sanki et verilmişçesine artış gösteren bir salyalama tespit ediliyor. Bir diğer örnek de öğrenilmiş çaresizliğin en kral ispatı olan “Cam Tavan” deneyidir. Zavallı pireleri camdan bir kabın içine koyup üstünü de cam bir kapakla kapatıyorlar. Yükseğe sıçrayışlarla dışarı çıkma girişiminde bulunan pireler, her sıçrayışlarında camdan bir tavana çarpıp geri düşüyorlar. Çıkamayacaklarını anladıktan bir süre sonra hoplayıp zıplamaktan vazgeçiyorlar. Ardından deneyi yapanlar, kabın üstündeki cam tavanı kaldırıyorlar. Artık pirelere özgürlük vakti! Fakat olay o ki, bu sefer de pirelerin çıkmak için hiçbir teşebbüsleri olmuyor! “Nasılsa çıkamayacağız ne diye zıplayalım” öğretisi hakim olduğundan, çıkabilecekleri halde yeni bir deneme söz konusu olmuyor. Sanırım bu iki örnek; bizlerin de bugünkü yaşamında geçmiş tecrübelerin ne denli tesiri olduğunu anlamamıza oldukça yardımcı oluyor.

Bu gibi zihnimizde yer almış kodlamalar bizde otomatik düşüncelere sebep olur. Tam da bu nedenle aynı olay karşısında her insan aynı tepkiyi vermez. Bizleri nevi şahsına münhasır yapan şey, algıda seçiciliğe neden olan geçmiş kayıtlarımız. Kendi türümüz üzerinden bir örnekle açıklamak gerekirse; eşini aradığı zaman telefona cevap alamayan 3 farklı çifti ele alalım. A kişisi şöyle düşünecektir: “Muhtemelen toplantıdadır. Çünkü toplantıdayken telefonunu sessize alıyor.”. B kişisi şu şekilde yorumlayacaktır: “Çok yüksek ihtimalle ailesinin yanındadır. Onların yanında telefonla konuşmayı saygısızca buluyor.”. Şimdi C kişisinin nasıl bir düşünce geliştirebildiğini görelim: “Aman Tanrım! Kesin arkamdan bir iş çeviriyor! Beni terk edecek! O yüzden telefonumu açmıyor!”. Durum aynı, fakat görüldüğü gibi tepkiler farklı. Özellikle 3. partneri mercek altına alıyoruz. Neden sadece aradığında ulaşamadığı için bu şekilde bir algıya kapılıyor? Geçmiş hikaye örüntüsü alındığında; ya çok küçükken evden aniden giden (vefat eden/terkeden vb.) bir ebeveynin varlığı, ya ilköğretimde çocuğun bağ kurma ihtiyacını tamamlayan çok sevilen öğretmenin okuldan ansızın ayrılışı veya güvenli bağlanmayı kurmaya engel tutarsız bakım veren kişilerin varlığı gibi ihtimallere rastlanır. Bir şekilde geçmiş deneyimleri ona bırakılabilir biri olduğuna dair gizli bir kayıt oluşturmuştur. Yeni bir olay karşısında da eski kayıtlı duyguların tetiklenmesi, bizim düşüncelerimize otomatik yön verir. Hepimizin zihninde bu gibi şemalar vardır: Terkedilme Şeması, Onay Arayıcılık Şeması, Duygusal Yoksunluk Şeması gibi gibi… Şemaları olmayan bir birey ne yazık ki yok, çünkü bizi yetiştiren kişiler her kimlerse o kişilerin de şemaları var. Bu iş domino taşı gibi zincirleme ilerliyor anlayacağınız. Sadece şemalarımızın türleri ve yoğunlukları farklılık gösteriyor. Psikoterapi sayesinde bizde var olan şemaların neler olduğunu ve bunların hayatımızı nasıl etkilediğini keşfederiz. Bu, davranış değişikliğine giden yolun kapısını açar. Çünkü biz insanoğlunun psikolojik işleyiş döngüsü şu şekilde ilerliyor: düşünce-> duygu-> davranış-> düşünce…

Durumlar karşısında tetiklenen şemamıza paralel otomatik bir düşünceye kapılıyoruz (“benden ayrılmak istiyor”), bu düşünce bizde bir duygu doğuruyor (“korku”), bu duyguya istinaden bir eyleme geçiyoruz(“defalarca eşi aramak”). Bu davranış karşımızdakinde bir etkiye yol açıyor. O da buna istinaden bir tepki geliştiriyor (“Beni bu kadar çok aramana gerek yok dedim sana! Senin bu ısrarcı tavırların beni deli ediyor!” ile başlayan tartışma). Bu durum da bizim şemamızı besleyecek düşünceler üretmemize neden oluyor (“Bak gördün mü beni istemiyor, kesin benden ayrılacak”). Şemalarımızı yok etmenin sırrı, içimizden gelenin aksini yapabilmektir. Bunu öğrendiğinizde kendinize yeni bir şekil verecek çekici artık elinizde tutuyorsunuz demektir. Peki, bu alışkanlık kayasına yeni bir şekil vermeyi hemen başarmak mümkün mü? Cevabı önümüzdeki sayıda…

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page