top of page
Yazarın fotoğrafıLerna Mezirciyan Çankırı

Neden Psikoterapi

Neden Psikoterapi?


Bizler dünyaya mükemmele yakın canlılar olarak doğup geliyoruz. İçerisinde her tür beceriyi barındıran müthiş bir enerji küresi gibi düşünün. Sevgi alabilme/verebilme, değerli hissetme/hissettirebilme, neşe-ciddiyet, enerji-sakinlik, sabır, çalışkanlık vs.vs. … Ta ki bizi yetiştirecek olanların ellerine düşene kadar: Bize bakım verenlerimiz ve bir parçası haline geldiğimiz toplumumuz!

Dışarıdan gelen her yeni uyaran ile birlikte bu mükemmele yakın enerji küremiz çekiç darbeleri almaya başlar. Toplum der ki: “erkek adam ağlamaz”. Küt! Ağlamayı bilen tarafımız bir darbe alır. “Kadın dediğin öyle şen kahkahalar atmaz!”. Pat! Gülmeyi bilen tarafımız içe göçer. Bir yandan da en yakından ebeveynlerimizle şekilleniyoruz. Bizler gözlem yaparak öğrenebilen tek varlık olarak; aynı evin içinde yaşadığımız büyüklerimizi ya rol model alıp onlara benziyoruz ya da tam zıttı bir tutum geliştiriyoruz. Örneğin bitmek bilmez mesai geceleriyle babasının geçim mücadelesinin çevresi tarafından nasıl alkışlandığına tanık olan çocuk, ileride işkolik bir yetişkine dönüşüp dinlenmeyi bilen tarafını unutmaya eğilimlidir. Ya da çalışmaya dirençli biri de olup çıkabilir. Bir diğer yandan deneyim yoluyla da çok hızlı öğrenen bizler, eğer geçmişte hakkımızı savunacağımız zaman şiddete maruz kalmışsak, çocuk halimizle bunun çok işlevsel olmadığını görüp savunmayı bilen tarafımızı örtüp pasif kalmayı bilen tarafımızı sulayabiliriz. Bu şekilde büyürken başımıza gelen her şeyle birlikte aslında türlü çekiç darbeleriyle yeni bir şekil alıp deforme oluyoruz. Bunun bir deformasyon olduğunu ancak yetişkinlik döneminde fark ediyor ve bunun üzerine terapiye başvuruyoruz. Bu yeni forma girerken geliştireceğimiz reaksiyonlar farklılaşabiliyor. Bunun belirleyicisi ise doğuştan getirdiğimiz mizacımız yani gen mirasımız. Bu yüzden aynı evde büyüyen iki çocuk da aynı fabrikanın ürünü gibi olmayabilir. Örneğin fiziksel istismara maruz kalarak büyüyen ikiz kardeşlerden biri yetişkinlik dönemine geldiğinde istismarcının kendisine dönüşüp zorba tavırlar sergilerken, öteki kardeş kurban rolünde olarak sürekli içekapanık bir halde olabilir. Bunda etkili olan şey, hangi genin ağır basacağıdır. Kimimiz daha alıngan olmaya meyilli geliyoruz dünyaya, kimimiz agresif… Dolayısıyla bir elin beş parmağı da aynı olmuyor!

Geldik mi yetişkinlik dönemine! İş hayatıdır, yaşanan ikili ilişkilerdir derken, birşeyler yolunda gitmiyor. Esasen, geçmişten getirdiğimiz tanıdık olan denklemler, bu dönemde aynı sonuçları ne yazık ki vermiyor. Çocukken sesimi duyurmaya çalıştığımda dayak yiyeceğimi bildiğim için odaya kapanmayı seçmem, fiziksel sağlığım için işlevselken; iş hayatımda patronuma düşüncemi aktarmak yerine sessiz kalışlarım hakkımın elimden alınmasına yol açıyor, fırsatları teptiriyorsa… Babamdan öğrendiğim tükenmek bilmez çalışkanlığımla akademik hayatımda yıldızlı puanlar alırken, ilişkilere vakit ayırmayışımla fakirleşen diyaloglarım ve mutsuz özel hayatlarım yaşam kalitemi dibe çekiyorsa… Kendimle yüzleşme zamanı gelmiş demektir. İşte bu noktada psikoterapinin davetkar sesi duyulmaya başlanır. Bizler içinde bulunduğu sistemin dışına çıkıp, kendi karşısına oturup, nesnel değerlendirmeler yapabilecek canlılar değiliz; çünkü duygularımızla yaşıyoruz. Bazı şeyleri fark edemeyişimiz bundandır. Yine aynı sebepten de her psikoloğun da bir psikoloğu vardır. Buradaki amaç; ensemizde kalan bir takım şeylerin gözümüzün önüne getirilebilmesi için bir ayna ve fener ihtiyacının karşılanmasıdır. Bireyin hayatındaki davranış yelpazesindeki değişiklikleri gerçekleştirebilmesi için öncelikle kendisini anlamlandırabilmesi gerekir. Örneğin bir diyetisyene gittiğinizde size sadece “şunu yemeyin” demesi işe yaramazken, vücut ölçümlerinizi yapmasının ardından vücudunuzun neye/ne kadar/neden ihtiyacı olduğunu açıklayıp, üzerine bir de 3 saat bisiklete binip verebildiğiniz kaloriyi bir adet şekerlemeyle saniyeler içerisinde geri aldığınızı açıkladığında “tabii ya!” dersiniz ve davranış değişikliğini yapabilme beceriniz artar. Geçmişten getirdiğimiz bu darbelerin bize neden/nasıl şekil verdiğini keşfettikten sonra, sıra yeni bir şekle nasıl girebileceğimize dair elimize yeni bir çekiç almaktan geçiyor. Bunun da zor ama yapılabilir olduğunu önümüzdeki ay konuşuyor olacağız. O zamana kadar önce kendiniz, sonra da çevrenizle sevgiyle kalmanız dileğiyle…


1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


Yazı: Blog2_Post
bottom of page