top of page
Yazarın fotoğrafıLerna Mezirciyan Çankırı

Her Şeyden Kaçabilirsin, Peki ya Kendinden?

Nereye kadar kaçabilir insan kendisinden? Fikirlerinden, beyninde bir o yana bir bu yana çalkalanıp sakız gibi yapışarak uzayan düşüncelerinden? Dert edip tasalandıklarından?

Ayağa bulaşan bir kir silip çıkartılabilir, en kötüsü bir çift ayakkabı çöpe atılıp onunla vedalaşılabilir. Parmak kanasa yara bandı koyulur, bir hafta sonra eski haline dönmüş olur. Çok gürültülü bir yerde, oradan çıkılarak kapı sonuna kadar kapatılabilir. Ses hala rahatsız edici geliyorsa mümkün olduğunca uzağa gidilebilir. İstenmeyen biri geldiğinde kapı ona açılmayabilir. Konuşmak istenmeyen biri aradığında duymazlığa gelinebilir. Kısacası eğer gerçekten istersek, bizi sıkıntıya sokan her türlü şeyden kendimizi uzaklaştırabiliriz.

Öte yandan biz, kendimizle yaşıyoruz. Giydirdiğimiz, aynada gördüğümüz, üzerine parfüm sıktığımız, yedirip içirdiğimiz, gezdirdiğimiz bir biz var. Bu “benlik”in içinde sadece kan dolaşımı, oksijen tüketimi ve çeşitli organlar yok. Aynı zamanda vücudun her yerinden sorumlu beynin içine doluşmuş düşünceler var. ‘Bir gölgem olsun istemiyorum’ demeye benzer onları reddediş... Tıpkı gölge gibi takip eder kişiyi her an her yerde. Ellerini yıkayıp akıttığın kir gibi olamazlar asla. Ya da dirseğinle ovuşturarak geçirebileceğin bir leke de…

Üzüntülerin, kaygıların, problemlerin bir kaçışı yok bu yüzden. Dünyanın öbür ucuna da gitseniz sizinle birlikteler. En şahane tatilinizin tam ortasındalar. Asla peşinizden ayrılmazlar. Onlardan kurtulmanın tek yolu ancak onlarla yüzleşmekten geçer. Korkmadan hesaplaşabilmeyi, gözyaşı hesabı yapmadan ağlayabilmeyi, problemin üzerine yürüyebilmeyi bilmekten geçer. Yani koşarak kaçamayacağınız, ya da zıplayarak üzerinizden döküp kurtulamayacağınız üzerinize yapışmış pirelerin tek çaresinin ilaç olduğunu bilmek gibi...

Bu nedenle ‘canım çok sıkkın, acil bir tatile ihtiyacım var’, ‘çok bunaldım buralardan gidesim var’ vb cümlelerle kendinizi kandırmanın ilk adımını atmayın. Çünkü bunun ikinci adımı, gittiğiniz yerde de hala kendinizle baş başa olduğunuzu görerek acı gerçekle yüzleşmek olacak! En iyisi mi, en baştan bu hesaplaşmayı halletmek gerek. Bavul gibi gittiğimiz her yere yanımızda taşıdığımız ruh halimizden kaçış olmadığını benimseyelim ki, mutluluğu aramaya çıkıp aradığımızı bulamamaktansa, olduğumuz yere onu getirerek mutluluğu garantileyelim.

Bir sihirli değneğin değeceğini sanarak paralar dökülen beş yıldızlı otel odasında gözlerinizi açtığınız o an, aklınıza düşüveren kaçmaya niyetli olduğunuz düşünceler, hala sizin kendinizle birlikte olduğunuzu hatırlattığında; en az tanımadığınız birinin yanında uyanmışsınız gibi sizi hayrete düşürebilir. O yüzden nereye gidileceğine dair planların ve masrafların; var olan sıkıntıların çözümünün ardından, ödül olarak kullanılmasının, vereceği hazzı denemekte yarar olduğunu savunuyorum.


29 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page