Bir restoranın penceresinden manzarayı seyrederken, pencere altındaki çatıda yürüyen iki güvercin takıldı gözüme. Arkadaki öndekini kovalıyor gibiydi. İkisi de bu tempolu yürüyüşlerini çatının gökyüzüyle kesiştiği son çizgide gerçekleştiriyordu. Gözlerim ayaklarına kaydı. Yüreğim hop etti. Nasıl da korkusuzlardı… Bir an için onların çatıdan düşeceğinden endişe ederken buldum kendimi. Sonra ansızın hatırladım. Onlar bende olmayan bir beceriye sahiplerdi: uçabiliyorlardı.
Bu bana gündelik hayatta en çok hangi konularda endişe hissedip, hangi konularda rahat davrandığımızı düşündürdü. Bizler de tıpkı bu güvercinler gibi değil miyiz aslında? Kendimizden emin davrandığımız alanlar, iyi bildiğimizi düşündüğümüz şeylerdir. Örneğin araba kullanmayı öğrenmiş ehliyeti olan biri, direksiyonun başındayken ne yapıyor olduğunu düşünmez. Hangi pedala bastı? Eli kaçıncı viteste? Aynalara doğru zamanda bakıyor mu? Direksiyonu ne kadar ne tarafa kırmalı? Tüm bunlar akışta gerçekleşir. Hatta bu esnada çalan telefona cevap verilirken, üzerine su bile içildiğini görebiliriz. Çok daha temel seviyede, kuşlara yakın bir örnek üzerinden gidelim: Yüzmeyi bilen kişi arkadaşıyla havuzun kenarında koşuşturup yakalamaca oynayabilirken, yüzme bilmeyen biri için bu eylem başlı başına tehdit unsurudur. Diğer kişinin aksine, zihni suya olan yakınlığını ölçüp biçmekle meşgul olur.
Bu örneklerin ötesinde bizler, düşünce gücümüzle hayvanlar aleminde var olmayan bir sisteme sahibiz. Yukarıdaki araba örneğinden yola çıkacak olursak eğer, araba kullanma tecrübesi olan biri, akışta gerçekleşen eylemlerini düşünce araya sokarak bozabilir. Bir an için “şu anda doğru pedala basıyorum değil mi?” diye yolda giderken aklına düşen soru ile, ayağını nereye koyacağını şaşırabilir ve hatta bu düşünceden hızlıca çıkamaz ise, ardından gelecek olan heyecan duygusu ile yanlış pedala da basabilir. Yıllarca nefes almak gibi otomatikleşerek araba süren kişi, bu şekilde kaza bile yapabilir. Oysa çatının kenarında koşturan güvercinlerin “acaba ayağım kayarsa ve ben o anda kanat çırpamazsam ne yaparım?” gibi bir iç sesleri yoktur. Bu nedenle kayıtlı olan davranış kalıpları sekteye uğramaz, yani kuş ansızın kanatlarını açıp çırpmayı unutamaz veya uçmak için kanadı yerine ayaklarına başvurma gibi bir karışıklık yaşayamaz.
Dolayısıyla bizlerin iç ses yönetimini yapabilmesi, düşüncelerini yola koyabilmesi açısından son derece önemlidir. Yabancı dili olan biri, “bir şekilde altından kalkabilirim” düşüncesi ile yurtdışına çıktığında yabancılarla konuşmaktan çekinmez. Ancak kelime dağarcığına güvenmeyen, dil bilgisini unuttuğunu düşünen biri, yurtdışına giderken stresini azaltacak alternatif yollar üretmeye çalışır. Sözgelimi yabancı dili kuvvetli bir arkadaşını da davet edebilir veya sözlük yanına alarak, çeviri konusunda yardımcı uygulamalar telefonuna yükleyebilir. Buna rağmen kendisine “ben yapamam” iç sesini duyurduğundan, yurtdışına çıksa bile insanlarla iletişime geçmekten geri durur. Olumlu düşünme ile özgüven duygusunun önemi bu noktada devreye girmektedir. “Çat pat da olsa yapabildiğim kadarıyla kendimi ifade etmeye çalışabilirim. Zorlandığımda ise yardımcı kaynaklarımdan faydalanabilirim” gibi pozitif düşünce kalıbıyla yola çıkan biri, insanlarla iletişime geçme imkanını kendisine tanıyarak, dil pratiği yapabilir ve mevcut seviyesini dahi iyileştirebilir.
Yönetilemeyen iç sesler ve olumsuz düşünce kalıplarına teslimiyet, insanoğlunun bildiği şeyleri yapamamasına veya kendini geliştirememesine yol açmaktadır. Hayvanların bu noktada kafaları rahattır. Yönetmek oldukları bir zihinleri yoktur, her daim güdülerinin hakimiyetinde otomatik davranış seyrindedirler. Avının üzerine atlayan bir yırtıcı hayvan, kendisinde var olan mevcut yırtıcı özelliklerin farkındadır ve bu doğrultuda yapması gerekeni yapar. “Acaba şimdi geyiğin üzerine atladığımda pençem yeterli kuvveti uygulayabilecek mi? Ya elimden kaçırır ve bizim çocuklara rezil olursam? Alay konusu olur mu?” benzeri düşüncelerden eser yoktur. Bu yüzden kafaları rahattır. Bu sayede, avı kaçırsa bile, ertesi günü yeni avların peşine düşmeye devam eder. “Dün ben o geyiği nasıl kaçırdım” diye hayıflanarak bugünkü avından da olmaz. Ancak bizler; düşüncelerimizi kontrol edemezsek, bir gece önce yaşadığımız tartışmaya takılı kalarak, o an yanan kırmızı ışığı fark etmeyebilir ve arabamızla birine çarpabiliriz. Ya da moral bozukluğumuzun büyüklüğü nedeniyle iştahsızlık yaşayıp besinimizden olabiliriz.
Güvercinleri izlerken, bakın nerelere gelmişiz. Şimdi izniniz olursa düşüncelerimi susturup, önüme konduğunu bile farketmediğim yemeğime konsantre olmak istiyorum 😊
Comentarios