top of page
Yazarın fotoğrafıLerna Mezirciyan Çankırı

Bize Öğretilen İkinci Yanlış…



Sosyal ilişkilere dair bize öğretilen yanlış bilgilerden sıra geldi ikincisine: “Karşındakine sana davranılmasını istediğin gibi davran, sana yapılmasını istemediğin şeyi yapma!”

Ne büyük hatalı bir mesaj! Külliyen yalan! Farklı gezegenler kadar birbirimize yabancıyken, nasıl olur da karşımızdakine kendimizi referans alarak davranabiliriz? Kişisel farklılıklara anlayış ve empatiyi yok sayan bu bilgi nedeniyle ilişkilerde pek çok çatışma ve kördüğüm yaşanabilmektedir. Çok sevdiğimiz bir kişiyle birbirine benzemeyen zevkler veya hassasiyetlere sahip olabiliriz. Oysa bu yanlış öğreti nedeniyle alt mesaj olarak bireylere esnek olabilmeyi bir nevi yasaklıyor, empatinin yolunu tıkıyor gibiyiz.

Sözgelimi ben saçımın okşanmasından, saçımla oynanmasından çok hoşlanırken, karşımdaki bu davranışa pekala gıcık olabilir. Ben süprizlerden pek haz etmezken, bir başkası kendisine süprizler yapılmasını heyecanla bekleyebilir. Karşımdaki renkli giyinmekten hoşlanırken ben daha pastel renkleri tercih edebilirim. Ona hediye alacağım zaman, kendi zevkimden yola çıkacak olursam, muhtemelen seçtiğim renk onu tatmin etmeyecektir.

O halde odaklanmam gereken temel şey karşımdakinin neyi isteyip istemediğidir. Bu doğrultuda bizlere asıl öğretilmesi gereken doğru bilgi; herkesin farklı beklentileri olabileceği gibi herkesin mutlu olacağı ve incineceği şeylerin değişiklik gösterebileceğidir.

Bu kalıbı kıramayan kişiler, bir diğerinin tepkilerini anlamakta güçlük yaşayabilmektedir. Karşısındaki birey “Bu tür şeylerden hoşlanmıyorum.” dediğinde, ilk karşılığı “Neden ki? Bence bu çok hoş bir şey!” olabiliyor. Oysa ki gündelik hayata dair pek çok konu ‘su 100 C derecede kaynar’ benzeri genel geçer bir doğruya sahip değildir. Örneğin filanca bakış şekli bir kişiye kendisini küçümsenmiş hissettirebilecekken, diğeri için hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Burada tartışılması gereken en son şey, o bakış şeklinin gerçekten küçümseyici olup olmadığıdır. ‘Hayır! Ne ilgisi var! O senin hüsnü kuruntun!’ gibi bir yaklaşım yerine ‘Sana böyle hissettiren tam olarak neydi?’ şeklinde karşımızdakinin duygularına yönelmeliyiz. Bize göre bir anlamı olması şart değildir. Asıl konu, onun için ne anlama geldiğini öğrenmemizdir.

İç dünyamızı, diğerinin duygularını duymaya yönelttiğimiz ölçüde başarılı ilişkiler geliştirebiliriz. ‘Bu sana ne hissettiriyor?’, ‘Demek ki sen bu tür durumlar karşısında şöyle hissediyorsun…’, ‘Anladığım kadarıyla sen şu tarz şeylerden daha çok hoşlanıyorsun…’ gibi onun dünyasını keşfetmeye istekli olmalıyız. ‘Ama bu benim dünyamda böyle değil ki!’ ye takıldığımız sürece huzurlu ilişkiler kurmakta güçlük bizi bekliyor demektir. Çünkü kendi dünyanızla meşgul olmak, karşınızdakinin gerçek beklentilerini görmenizi engeller. İlerleyen zamanda da karşılık bulamayan bu beklenti ve ihtiyaçlar mutsuzluğu beraberinde getirir.

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page