Yürüdüğümüz bir yolda, oturduğumuz bir sahil kenarında, dışarı baktığımız bir pencerenin manzarasında, bazen konuştuğumuz bir kişinin yüzündeki mimikte; gizli saklı bir şeyler vardır tanıdık olan… Nedenini bilmediğimiz bir şekilde tam o anda bir duygu yükseliverir içimize. Kimi zaman sebepsiz görünen bir mutluluk, kimi zaman tarifi zor bir hüzün kaplar benliğimizi… Attığımız herhangi bir adımda, gördüğümüz herhangi bir karede yakalayıverir bizi.
Tam o anlarda aklımıza gelen soru çoğunlukla şu olur: “Bir anda kendimi çok iyi hissettim ama bir nedeni de yok aslında. Ne oldu ki o an?”, “Tam oradan geçerken içimi bir sıkıntı bastı fakat nedenini bilemiyorum. Genelde oradan geçerken oluyor bu. Ancak bildiğim geçerli bir sebebi yok. Neden oluyor acaba?”
Yaşadığımız anılarda zihnimize kaydolan veriler; görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tatsal olarak beş duyumuz tarafından bedenimize de işlenir. En önemlisi ise; “bellek unutsa da beden asla unutmaz.” gerçeğidir. Örneğin çok kötü bir haber aldığınız anda panikle ayağınızı bir yere çarptığınızda, o an ayakta hissedilen bedensel acı ile zihinde hissedilen duygusal sıkıntı aynı anda beyne işlenir. Yıllar sonra ara ara ayağınızın sızladığını fark edebilirsiniz. Bu sızlamaların tam da canınızın bir şeye sıkıldığı durumlarda ortaya çıktığını anladığınızda ise muhtemelen şaşırıyor olacaksınız.
Bir danışan, annesinin tedavi gördüğü hastane odasına girdiğinde onun cansız bedeniyle karşılaşmış ve yaşadığı şokun etkisiyle baygınlık geçirmiş. Yıllar sonra bu danışan, ara ara nedensiz baygınlık hisleri geçirmeye başlamış. Seanslar içerisinde uygulanan bir takım terapötik çalışmaların ardından ulaşılan bilgi şu yönde olmuştu: Danışan aslında girdiği ortamda bir kolonya kokusu aldığında veya gördüğünde, kısacası beyni kolonyanın varlığını algıladığında fenalaşıyordu. Annesinin vefatına tanıklık ettiği ilk sahnede de o odaya hakim keskin bir kolonya kokusu olduğunu hatırlamıştı. Yani şok anında yaşanan duygusal gelişmeler ile bedensel duyumlar eş zamanlı beyne işlenmişti. Dolayısıyla duyusal olarak bedene gelen uyarıcı, duygusal kaydın tekrar yaşanması için tetikleyici bir rol oynuyordu.
Her birimiz deneyimlediğimiz anlar içerisinde gördüğümüzü sandığımızdan daha fazlasını görüyor, duyduğumuzu sandığımızdan çok daha fazlasını duyuyoruz. Farkında olduğumuzun ötesinde, çok daha geniş bir kayıt alanına sahibiz. Ancak bu zihnimize işlenen verilerin yalnızca çeyreğinin bilincinde olabiliyoruz. Kalan dataların tamamı bilinçaltımızdaki dev kütüphanede saklanmak üzere dosyalanıyor. Bu kütüphanenin duygu kanalımızla en direkt şekilde bir köprüsü olması sebebi ile de bilmediğimizi düşündüğümüz etkenler doğrultusunda da bir takım duygulanmalar yaşayabiliyoruz.
Her gün önünden geçtiğiniz bir marketin yine önünden yürüyor olduğunuz bir esnada, telefonda sizi öfkelendiren bir konuşma yapmış olabilirsiniz. Telefondan gelen sese odaklanan kulağınız dışında işleyişi devam eden duyularınızı unutamazsınız. Gözünüzün o anda gördüğü ve kaydettiği marketin ismi, o anki duygunuzla aynı anda zihninize işlenebilir. Bu eş zamanlı kayıt girişi doğrultusunda artık oradan her geçtiğinizde ve hatta o marketin diğer şubelerinin olduğu yerlerden geçtiğinizde ansızın içinize düşüveren bir huzursuzluk olabilir, şaşırmayın.
Aynı şekilde bir arkadaşınızla şen şakrak sohbet eşliğinde keyifle sohbet ettiğiniz bir restoranda, sesini duyduğundan bile emin olamadığınız fondaki bir müzik, bilinçaltınız tarafından o anda öyle keskince duyulur ki, daha sonra bu şarkıya denk geldiğiniz anlarda kendinizi iyi hissettiğinizi fark edersiniz. Tabii nedenini aklınıza dahi getiremezsiniz.
Sanırım şu andan itibaren artık içinize ansızın düşen o hislerin bir anlamı olduğunu düşünmeye başlamışsınızdır. Evet bu doğru, çünkü bizler tahminimizin çok ötesinde karmaşık yapıya sahip canlılarız. Ancak bu karmaşamızın her bir bağı üstün anlamlarla bezeli…
Comments