Bizler bağ kurarak, bağlantı üzerinden varlığını sürdürebilen canlılarız. Arkadaşlarımız, ailemiz, eşimiz, çocuğumuz, işimiz bizim öncelikli bağlantı kaynaklarımızdır. Yani etkileşim içinde bulunduğumuz, paylaşımlar gerçekleştirdiğimiz, birlikte bir şeyler ürettiğimiz alanlarımızdır.
Evlendikten sonra özellikle eş ile olan bağlantı alanı merkeze yerleşir. Sonra içerden dışarıya doğru çeperler sırasıyla; çocuk, ebeveyn aileler (sizin anne babalarınız) ve sosyal çevre (arkadaşlar, iş hayatınız ve tanıdıklarınız) olmak üzere dış katmanları oluşturur.
Merkezde yer alan kadın ve erkeğin en temelde ihtiyaç duyduğu şey güçlü bir iletişim ağıdır. Bu, sağlam bir bağlantının vazgeçilmez parçasıdır. Ancak kimi zaman internet bağlantısının kopması gibi ilişkide bağlantının koptuğu anlar yaşanır. Küsme, geri çekilme, soğuk davranma vb davranış kalıplarına yer verilen bu evrede, bir tür internetteki çevrimdışı hal yaşanır. Gönderilen mesajlar alıcıya ulaşmaz, iletildi raporları gelmez, hiçbir dosya alışverişi yapılamaz; çünkü bağlantı kesilmiştir. Bu evre, en temel olarak varoluşsal psikolojimiz için ciddi bir tehdit algısı oluşturur. Ardından kaygıya düşeriz. Bu kaygıyla başa çıkabilmemizin yolu da yine bir başka bağlantıdan geçer. Sözgelimi eş ile uzun süren ‘offline’da kalma hali, bizi çocuğumuz ile veya işimiz ile daha yoğun ilişkiye itebilir. Aynı şekilde bilgisayar, sosyal medya, gece hayatı veya alkol bağımlılıkları da böyle gelişebilmektedir. Bu, kaygıyı azaltmak adına yapılan bir takviye bağlantı girişimidir.
Bu konu üzerine yapılmış olan bir anne-çocuk bağlanma deneyi durumu çok güzel açıklamaktadır. Henüz konuşamayan bir bebek ile annesi cam bir odaya alınıyor. Anne bebeği ile etkileşim halindeyken, bebek de oturduğu yerden agucuk bugucuklar ile bir şekilde karşılık veriyor. Derken bilim adamları anneye ‘şimdi bebeğinize sırtınızı dönün ve geri döndüğünüz andan itibaren tepkisiz duvar gibi durun. Asla bağlantıya geçmeyin.’ diyor. Bu yönergeye uyan annesinin ifadesiz yüzüyle karşılaşan bebek, anneyi yeniden bağlantı kurmaya davet etmek istercesine her yolu deniyor: Uzaktaki bir yeri parmağıyla işaret ediyor, masaya vuruyor, ellerini uzatıyor, çığlık atıyor… Hiçbirinde anneden tepki alamadıktan sonra bağlantının tamamen kopmuş olduğunu anlaması uzun sürmüyor. Bu noktada bebeğin içine düştüğü kaos görülmeye değer doğrusu. Oturduğu mama sandalyesinde kendisini bir o yana bir bu yana atarak ağlamaya başlıyor. Bilim adamları anneye yeniden eskisi gibi etkileşime geçmesini söylüyorlar. Bunun üzerine anne yeniden bebeğine gülümseyerek bir şeyler söylemeye başlıyor. Annedeki çevrimiçi olma halini gören bebek, az önce ağlayan kendisi değilmiş gibi, kaldığı yerden tebessüm edip anneyle iletişim kurmaya devam ediyor. Şaşılacak şey doğrusu! Bu videoyu; ‘Hareketsiz Yüz Deneyi’ başlığında https://www.youtube.com/watch?v=i0v8VXpBCAE adresinden izleyebilirsiniz.
Öte yandan araştırmacılar evli çiftler üzerinde bir deney yürütmüşler. Birinci evli grup, yaşanan bağlantı kopmalarını hızlı geçirip ve yeniden etkileşimi sürdürebilirken; ikinci evli grup bağlantı kopmalarını uzun süreli tutuyor ve yeniden çevrimiçi hale dönmekte zorlanıyor. Bu iki grup arasındaki boşanma oranları kıyaslandığında, ikinci grubun boşanma oranlarının daha yüksek olduğu bulgulanmış. Buna istinaden, ilişkilerimizin devamlılığını önemseyerek, gurur oyunlarına fırsat vermeden, ilk adımı kimin attığını önemsemeden, herhangi bir tartışmanın ardından eş ile iletişime geçmenin yolunu bulmalıyız. Hatta neredeyse ilk adımı atan olmakla ilgili yarışmalıyız. Kimin haklı veya haksız olduğunun bir önemi yok. İlişki için atılan adım mubahtır diye düşünerek, bir an önce ‘online’ olmanın peşine düşmek esastır!
Comentários